20 Kasım 2012 Salı

Pus





Kaçkın kuşlar sürüsü,  
uca buca sızmış süzme kan örtüsü,

Kadını daha önce görmüş olabilir miyim? Çıkartamıyorum. Yanıma yaklaşıyor. Elleri kan görmüş de çekilmiş gibi. Neresi burası?  Kadın önümde kuyuya doğru bakıyor. Daha önce orada bir kuyu olduğunu hatırlamıyorum. Saçlarından tutup kaçmak istiyorum. Arkamda sesler uğulduyor. Kadın kuyuya uzanmaya çalışıyor. Gözleri aşağıda. Kadın gözlerini düşürmüş. Ellerim kıpkırmızı, acı acı bağırıyorum. Duymuyor beni.  İnce bir hareketlenme oldu saçlarında. Korkudan parçalanıyorum. Saç-aklarıyla üzerime geliyor.  Boynumu tuttu, utandı.  Boynum ellerine asıldı. Kapı gibi kuyu kapandı. Dışarıda kuşlar susmuyor. 
Telefon hiç susmayacak gibi çalıyor.  Saçlarım ayaklarıma dolanmış. Yatakta kımıldamaya çalışıyorum. Çarşaf dalları batıyor tenime. Ağzımda dün gece gördüğüm rüyanın acısı var. Hayal meyal bir kadın anımsıyorum. Telefon esrar ve ısrar çalıyor. Sol ayağımı yataktan aşağı bırakıyorum. Bir elim sızısında belimin. Kalkmaya çalışıyorum. Neye dokunsam dökülecek gibiyim. Boynum taneleri düşmüş salkım gibi. Ağzımda çiçek bozuğu kokusu. Ezilip büzülüp suyunda boğulan çiçekler geliyor gözümün önüne. Yuvarlak camlar içinde nefretle çürüyorlar. Ellerim nefretle yaşlanacaklar mı? Yaz ortasında kalın hırkalar giyecek miyim? Nefretle üşüyecek miyim? Çocuk yaşında, kadın yaşında, aşk yaşında yaş’larla doluyorum. Gözlerim dolu yağıyor.
Kapıyı açıp salona geçiyorum.  Annem alacalı halının ortasında bakışımsız öylece duruyor karşımda.
-          Anne boynum boğum boğum.  Bu sabah boynumu tutamadım.
Telefon tekrar çaldı. Hayır, kuş çaldı? Kuş çalar mı? Odaya dönüyorum çalanı bulmaya. Koltuk başlarına, mutfak dolaplarına tünemiş bir sürü göz. Kuşlar göz göz olmuş bana bakıyor. Güvercinler korkunç bir sedasızlıkla uğulduyor. Kumrular çiftsiz intikam arar gibi. Aç bakışlı martılar. Bakamıyorum gözlerine. Kalbim atıyor, kalbim çok hızlı koşuyor.  Annem içeriye girip kollarını iki yana açıyor. Kuşlar annemi kollarından tutup sarılıyor. Annem durmadan susarken kuşların kulakları kabarık.
Kuşlarrr…
O gün ki gibi, yas tutarcasına, ölümü hatırlarcasına, bana bakıyor. O gün kaç yaş döküldü? Annemin yaşı, benim yaşım, annemin annesinin yaşı üst üste kaç acı eder? Yine o kesif, tüylü, yapışkan koku geliyor burnuma. Her koku çıktığı kaynağı ararmış, koku gittiği yerlere kendini bırakırmış, ellerimde kan, koku ellerimi ararmış.
Annem kuşlar içi içe her şey her kere gözümün içinde
Pencere kenarlarında duramıyorum. Pencereden sızan kuşlardan sonra yüreğimin üşümesi hiç geçmedi. Perdeler sımsıkı açık. Gök yüzünün bütün geceleri utanmasız ev içinde. Annem hep pencere kenarında,  annemin annesi büyük,  beni anneme katıp büyütüyor. Annem beyazdan elbiseler içinde durmadan yürüyor. Onunla beraber melekler de yürüyor sanki. Misafir gibi bir gün gidip dönmeyeceğinden korkuyorum. Annemin koltuğu. Kadifesi kuş tüyünden beyazlamış, geriye yaslanmalık bir yeri kalmamış. Pencere kenarına bitişik, perdeler hemen yanında çekili, perdelerin kocaman çiçekleri solgun. Annemin koltuğu annem yaşında.
Annemin yazgısı. En çok sevdiği, gözü gibi baktığı. Diğerlerine benzetemediği. Başka seviyor onu. Başka kuş. Bildiğim bütün kuş adlarının dışında annemin diliyle tanıyorum onu. Annem narin ellerinde ufaladığı ekmek kırıntılarını kuşlara uçuruyor. Karnım hiç doymuyor. Annemin gözleri gökyüzünde kuşları izliyor. Ben yerin bir yüzünde annemin gözlerinin bekçisiyim. Kollarım kuralsız uzuyor, annemin bütün yazgılarını tutmak için. Tutup tutup betonlara çarpmak,  asfaltlarda ezmek için. İçimin öfkesi bir türlü geçmiyor.
Ben bir kuşun kalıntısıyım. Fosil fosil. İçimde her şeylerin gerisi var. Her şeylerin ötesine ilerleyemiyorum. Herkeslerin sus dediği yerde gözlerim kapalı. Önümü göremiyorum. Yüreğim çoktandır ısısını kaybetti. Elleri özlüyorum tutup beni gezmelere götürecek.
Kuşlarrr…

O gün birden içim dürtüldü. İçim hep bu günü beklermiş. Yazgı pencere kenarında odayla dünya arasında cılız bacaklarıyla duruyor öylece. Annemin koltuğu boş.  Annem balkonda ender zamanları yaşıyor. Sığırcıkların dansı başını döndürüyor. Durduramıyorum içimi gözlerimi kan bürüyor sanki. İçeride eşyalar bize bakıyor.  Usulca yanaşıyorum pencereye. İçeride eşyalar ölüme şahit tutuluyor.
Kollarım, kuşu boynundan tutacak kadar, kollarım kuşu öldürecek kadar uzun.
                               Upuzunnnnnnn  kan akıyorrrrrrrrrrr
                                           İçimde Kabilin günahı
                                           Yüreğimin ilk cinayeti
                                           İçeride karga sürüsü
                                           Ah yüreğim seni nereye gömsem

Annem alacalı halının ortasında öylece dururken o günü unutmamın mümkün olmadığını anlıyorum
-          Anne boynum boğum boğum, bugün çok kötü uyandım.
Annem sessiz hep sessiz. Bağırıyorum çağırıyorum duymuyor beni. Kuşlar halimi gördükçe bana inat sımsıkı sarılıyor anneme. Annem bu sabah bütün kuşları giyinmiş üzerine en güzel elbise niyetine. İçim hasetlenirken birden kapının gıcırdamasıyla içeriye bir kadın giriyor. Rüyadaki kadın, o kadın. Kim bu kadın?  Kuşlar kadını görür görmez havalanıyor. Kanatlarıyla kadının gözlerini deşiyorlar. Kendimi iyi hissetmiyorum. Kadın çırpındıkça kuşlar azıyor. Kuşlar azdıkça kadının saçları dökülüyor. İçim oyuluyor sanki. Kadının elbisesi paramparça. Elleriyle başından kovmaya çalışıyor. Midem bulanıyor. Kussam rahatlamayacak gibiyim.  Kadın yere düştü, kadını yerle bir ettiler. Karnım sancıdı, ellerimi karnıma götürüyorum, ellerim sıcacık, ellerim kan kusuyor. Ama annem yerinden kıpırdamıyor. Kuştan anıt gibi duruyor karşımda. Sesim çıkmıyor. Çıksa da beni duymayacak. Beni hiç duymadı. Kuşlar vardır. Gözlerim kararıyor. Şimdi hiçbir şey görmüyorum. Şimdi çok şey görmüş gibiyim. Kuşlar vardır anneme benzer her yerde.

Kuşlar varrr
                        kuşlar çok puş(t)larrr

Söz göz olur mu? Annenin annesi çıkarıp gözünden sırını
bıraktı uğru olmayan geceye. 
Sır söz olup dedi;
Anne erkeği bir kere gördü kız bir kerede oldu.
Anne kızı kimsenin bilmediği yerde hiç kimseden doğurdu.
Hiç kimsenin bilmediği doğumhanede anne kıza gebe, annenin annesi ona ebe oldu.
Anne akılla sızı arasında bir avuç kayıptı. Bir gece erkeğin uluyan gövdesine ilk yüzünü bıraktı, annenin son sözü ahh.  Peşinde dişi köpekler vahhvahh.
Duvarlar kırmızı kireçten. Tavanın pulları perçem perçem. Annenin annesi ellerini bir açıp bir kapıyor, seviyor sevmiyor seviyor sevmiyor anne dölünü sevmezkere doğuruyor. Zemine gazeteler serili, haberler yeni savaşların yenik zaferlerini üfürüyor. Yılın en uzun saatinde ılık bir döl gak guk ediyor. Oda doğum doğum. 
Annenin gözleri az ötede pencere kenarında. Kenarda bir kuş ince belli. Tüyleri ıssacık. Bir kuş çok beklemiş yuvasında yumurtasını çatlatıyor. Çatt diye patlıyor rahimler. Annenin gözünden can fışkırıyor. Annenin alnına o dakka bir kuş yazılıyor.
Kız annenin iki bacağının arasından usul usul sızdı
Annenin içi acı acı. Aklı canından çıktı çıktı
Dikeldi sivri bir kuş bıraktı bir tül parça
Kız annenin ellerinden şıp diye
boşaldı
Bir aralık kapı taa orada
Kız sızdı sızdı…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder